Yaptığım iş görüşmelerinde, zayıf noktalarımdan biri olarak “bahsetmem gereken noktalardan biri çok soru sorarım” derim. Karşı taraf da bunun iyi bir şey olduğunu söyler. Aslında teoride yaptığınız işi sorgulamanız, bunu tam anlamak için soru sormanız gerçekten iyi bir şeydir. Beyin damarlarını açar, yenilik için zorlar. Yani iyi bir şeydir değil mi?

Ancak günün sonunda bunun pek iyi bir şey olarak algılanmadığı anlaşılır. Soru sorulması bir çok kişiye otoritesi sorgulanıyormuş gibi hissettirir, kilitlendiği hedefine varmakta yavaşlatan bir hız tümseği gibi algılanır. Bunların doğurduğu negatif hislerden kurtulma çabasıyla kişi soru sorana başka türlü negatif hisler yüklemeye çalışarak kurtulmaya çalışır.

Soru, kağıtta / beynimizde görev listesinde duran bir görevin üstünü çizmemizi sağlayacak ve “bir iş daha tamamlandı” diye hissettirecek hisle aradaki defans oyuncusu gibi algılanır. Dolayısıyla geçilmeye çalışılır.

Bir çıktıya kilitlenme bu şekilde bir hata doğurur. Yolun üzerinde karşılaştığımız ufak ipuçlarını kaçırırız. Ya soru defans oyuncusu gibi algılanmasa? Soru, binlerce hedeften biraz daha optimize/doğru/uygun olana varmayı sağlayacak yol üstündeki yardımcı noktalardan biri gibi algılansa? O zaman daha güzel olmaz mıydı?

Not: Burada soru derken, polemikten gerçekten bahsetmiyorum o müstehzi ifadenin ardına saklanmış, işte kapak tadındaki soruların gerçekten bir faydası yoktur, Internetteki troller kadar tehlikelidir, toksik bir ortam oluşturur.